2 Mayıs 2025 tarihinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından ilgili kurumlara dağıtıldığı ulusal basına yansıyan ve “toplumsal cinsiyet”, “toplumsal cinsiyet kimliği”, “LGBT”, “cinsel yönelim” ve “kapsamlı cinsellik eğitimi” gibi kavramların ulusal ve uluslararası kurumlar, sivil toplum kuruluşları ve diğer paydaşlarla yürütülecek çalışmalarda kullanılmamasını, hatta uluslararası platformlarda kavramlara ilişkin karşı duruş yansıtılmasını talimat olarak veren genelgeyi büyük bir endişeyle karşılıyoruz.
Bahsi geçen metin, anayasal haklarımızı, bilimsel bilgiyi ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerini hiçe saymaktadır. CEDAW başta olmak üzere, kadınların ve LGBTİ+’ların eşit yurttaşlar olarak yaşam hakkını ve insan onurunu güvence altına alan sözleşmeler bu tür idari müdahalelerle ortadan kaldırılamaz.
Toplumsal cinsiyet, toplumun cinsiyetlere atfettiği kalıpları ve güç ilişkilerini anlamaya ve analiz etmeye yarayan bilimsel bir kavramdır. Bu kavram, biyolojik cinsiyetin ötesine geçerek, cinsiyetin toplumsal, kültürel ve tarihsel olarak nasıl inşa edildiğini anlamaya olanak sağlar. Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal cinsiyet kavramı, kadınların ve LGBTİ+’ların yaşam hakkı, eşitlik, adalet, özgürlük ve şiddetten arınmış bir yaşam mücadelesinin merkezinde yer almıştır. Toplumsal cinsiyet terimi, eşitsizlikleri ve ayrımcılığı görünür kılmak, çözüm üretmek ve daha kapsayıcı politikalar geliştirmek açısından vazgeçilmezdir; kullanımı bu nedenle hem bilimsel hem politik hem de toplumsal bir sorumluluktur.
Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını hedef alan girişimler ve yasaklamalar; iki cinsiyetli ve erkeğin egemenliğine dayanan bir toplum yapısını idealize eden, cis-hetero ve patriyarkal bir “aile” anlayışını kutsallaştıran politik bir vizyonun ürünüdür. Bu “vizyon” bir yandan kadının yeniden üretim kıskacı içinde emeğinin ve bedeninin kendi kontrolünde olması ihtimalinden yoksun kalacağı, diğer yandan LGBTİ+ların yok sayılacağı, kamusal alandan silineceği ve hatta özel alanlarına müdahale edileceği muhtemel bir geleceğe yönelik tehdidi görünür kılmaktadır. Bu tehdit, yalnızca kadınlar ve LGBTİ+lar için değil; bilimsel bilgiyi, eşitliği, hakları ve özgürlükleri hedef aldığı için, tüm toplumun günlük hayatına müdahale etmenin yolunu açabilecek olan bir gelecek tehdidi anlamına da gelmektedir. Bu yaklaşım derhal terk edilmelidir.
Biz eşitliğin, özgürlüğün, şiddetsiz ve dayanışma temelli bir toplumsal yaşamın tarafıyız. Bilimin, insan haklarının ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin destekçisiyiz; kadınların, LGBTİ+’ların ve tüm dezavantajlı grupların haklarını savunmaya devam edeceğiz.Toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadelede kimseyi yalnız bırakmayacağız!
Saygılarımızla,
ODTÜ Mezunları Derneği